26.04.2014

Eşyanın Dayanılmaz Ağırlığı



İnsan ne kadar çok eşyaya sahip olduğunu taşınma konusu gündeme gelince anlıyor. Dolapların kuytu köşeleri, yatak ve kanepe altları, oda köşelerine istiflenmiş kutular ve günlük koşuşturma içinde gözümüze ilişmeyen birçok detay taşınma zamanı gelip çattığında ortaya çıkıyor. Aynı zamanda, ne kadar gereksiz şey satın aldığınızı ve bunları evinizde ne kadar uzun zamandır muhafaza ettiğinizi anlamak için böyle zamanlar ideal. 

Fazla eşya beni her zaman yormuş olmasına karşın, evimin az eşyalı ve refah bir yer olduğunu hiç hatırlamam. Kendimle ilgili, yeşil gözlükleri takma sürecimde, en hoşlanmadığım ve yeterince yol kat edemediğimi düşündüğüm konu “tüketim” oldu. Sanıyorum bunda büyük şehirde yaşamanın, iş hayatının gerekliliklerinin, sosyal statülerin ve her yerde, her adımda karşımıza çıkan şaşaalı, ışıl ışıl dükkanların ve ürün çeşitliliğinin çekiciliği büyük rol oynuyor.

İnsanın eşyaya olan bağımlılığının köklerine gittiğimizde, insanın genel anlamda doğadaki en bağımlı canlı olmasıyla ilişkili olduğunu düşünüyorum. Doğduğun günden, belli bir yaşa gelene kadar bir başkasının –özellikle de annenin- bakımına muhtacız. İnsan yavrusu, doğada tek başına kaldığında yaşamını sürdüremeyecek kadar aciz bir canlı esasında. Birçok hayvanın yavrusu doğar doğmaz yürümeye başlayıp, birkaç hafta içinde avlanabilecek duruma gelebiliyorken, insan yavrusu neredeyse yasal anlamda bir yetişkin sayılabilecek yaşa gelene kadar aileye bağımlı oluyor. Eşya bağımlılığımızın da, fiziksel açıdan bağımlı oluşumuzla ilintili olduğunu düşünüyorum. Bizi soğuktan koruyacak bir kürkümüzün olmaması bizi giysiye bağımlı hale getiriyor. Birçok yiyeceği çiğ tüketemeyişimiz bizi ateşe bağımlı, kesici dişlerimizin olmaması kesici aletlere bağımlı, doğada açıkta yaşayamamamızın bir sığınak olan eve bağımlı ve de günümüze geldiğimizde "ye kürküm ye" durumunun bizi sosyal statülere bağımlı hala getirdiğini düşünüyorum. Durum böyle olunca da, ihtiyacımız olan şeylerin listesi uzuyor. İşin içine zamane trendleri girince de, durum artık zaruriden fuzuliye doğru agresif bir ivmeyle kaçınılmaz bir şekilde yol alıyor.

Bir keresinde, bir yerde okuduğum şu söz yıllardır aklımdan çıkmaz: “İki senedir hiç giymeyip dolapta sakladığın giysiyi 3. sene giyme ihtimalin yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla, gereksizdir.” Ama bunu uygulamayı başarabiliyor musun derseniz, dürüstçe hayır derim. Ama bu gelen-giden hesabını elimden geldiğince kendimce bir düzene ve mantığa oturtmaya çalışıyorum. Mesela, yeni bir çift ayakkabı aldığımda, evden mutlaka eski bir çift ayakkabıyı çıkarıyorum. Bunu da atmak yerine ihtiyacı olan kullansın diye belli kurum veya kişilere veriyorum. Giysi alırken, en fazla bir iki kombin ile kullanılabilecek renk ve modeller almak yerine, gardırobumdaki diğer giysilerimi de düşünüp, gözümde canlandırarak almaya çalışıyorum. 

Esasen giysilerin, ayakkabıların ve kitapların büyük ölçüde başkaları tarafından kullanılma olasılığı var. Asıl gereksiz yer kapladığını ve bir işe yaramadığını keşfettiğim türden eşyalar, biblo, çerçeve, kırk yılda bir içinden bir şey içtiğin/yediğin bardak tabak ve süs eşyaları olduğunu keşfettim. O nedenle artık süs eşyası almamaya dikkat ediyorum. Gittiğim, gezdiğim, gördüğüm yerlerin anılarının sadece beynimde kalmasının hiçbir sakıncası yok :) Hem zaten akıllı telefonlar ve dijital fotoğraf makineleri sayesinde fotoğrafları basmadan hard diskte saklamak da mümkün. 

Kendi yarattığı çöplüğün kralı olarak insanı ve tüketim çılgınlığını çok güzel anlatan şu videoyu paylaşmazsam olmaz:

Şu ana kadar hep bireysel açıdan tüketimi değerlendirdik, bir de bu işin toplumsal boyutu ve çevre üzerinde katlanarak büyüyen etkisi var. WWF (World Wide Fund) dünyada tüketimin bu hızla sürmesi halinde, 2050 yılına gelindiğinde yaşamak için iki gezegene daha ihtiyaç duyulacağı uyarısında bulundu. Araştırmalara göre, son 30 yılda dünya üzerindeki doğal kaynakların üçte biri insanlar tarafından yok edildi. 230 hayvan türü tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Denizlerdeki balıklar, atmosfere oksijen sağlayan ormanlar ve temiz su kaynakları hızla tükeniyor. Bu kaynakların tüketimi sadece giderek doğrudan denize pet şişe atmakla olmuyor, hepsi tercihlerimizin yarattığı domino etkisi sonucunda gerçekleşiyor. O nedenle, önemsiz nitelediğimiz veya dikkatsizce yaptığımız tercihler bizlere doğanın süzgecinden geçerek geri dönüyor. Unutmayalım, yaşam dönüşümdür. Lavabonuzdan akıp gittiğini sandığınız deterjanlı suyun, kapının önüne bıraktığınız çöpün evininizden çıkıp gitmesiyle her şey bitmiyor. Attığımız her şey bir şekilde bize geri dönüyor. Doğaya ve insan sağlığına zararlı olduğu bilinen kimyasalları içeren deterjanla yaptığınız temizlik sonrasında lavaboya döktüğünüz o su, denizlere, tarlalara ulaşıp diğer canlıların yaşamını tehdit ediyor, yediğimiz bitkilerin topraklarını kirletiyor. Olan biten her şeyden hepimiz sorumluyuz. Zincirin bir halkasıyız sadece. Her tercihimizde bu gerçeği hatırlamamız gerekiyor. Ortalama bir Amerikan vatandaşının tüketiminin bir İngiliz’in 2 katı, bir Afrikalınınsa 24 katı olduğu günümüzde, sahip olduklarımıza şükredip, açgözlülüğümüzü frenlemenin tam zamanıdır.
 
Peki, kullanmadığımız fazla eşyalarımızla neler yapabiliriz? Her Pazar Maltepe organik pazarına gidip evin tüm gıda alışverişini oradan yaptığımı daha önce belirtmiştim. 2 hafta önce pazarda gezinirken bir takas standına denk geldim. Pazara gelenler kullanmadıkları giysileri, çocuk eşyalarını, tabak çanağı buraya getiriyor ve standda ihtiyacı olan bir başka eşya varsa yerine hiçbir ücret ödemeden onu alıyor. Bu imkanı görünce çok sevindim ve evde birilerine vermeyi düşündüğüm ama nereden nasıl ulaştıracağıma karar veremediğim eşyaları buraya getirmeye karar verdim. Hepsini bir kerede değil ama her seferinde birkaç parça ile oraya götürmeye karar verdim. Bu takas etkinliği Maltepe ekolojik pazarda her ayın 2. pazarı düzenleniyor. Mayıs ayı etkinliği 11 Mayıs’ta. Ve her ayın son Cumartesi günü Üsküdar Antikacılar Çarşısı'nda Takas pazarı kuruluyor.



Bunun dışında, Free Cycle denilen, internet üzerinden takas imkanı sunan uluslararası bir organizasyon var. Daha fazla bilgi için: http://www.yesilplatform.com/2011/07/28/freecycle-kullanmadiginiz-esyalari-hediye-ederek-dunyayi-degistirin/

İstanbul’a özel bir ikinci el sitesi İkinci el Eşya İstanbul için: http://www.ikincielesyaistanbul.org/

Eşya paylaşımı ve takas için ayrıca; Eşya Paylaş: http://esyapaylas.com/
 

Satın alacak kadar ihtiyaç duymadığın eşyaları ödünç almak için Eşya Kütüphanesi: http://esyakutuphanesi.com/

Zumbara (Zaman Kumbarası) sayesinde bazı şeylerin bedelini para yerine zamanınızla ödeyebilirsiniz: http://www.zumbara.com/

Kitap bağışlarınız için Kitap Ağacı: http://www.kitapagaci.org/KitapBagisla/KitapBagisla.html

Giysi takası için, Giysi Takası: http://giysitakasi.blogspot.com.tr/
Aynı zamanda takas tarihlerini ve haberleri grubun Facebook sitesinden takip edebilirsiniz: https://www.facebook.com/GiysiTakasi?fref=ts

Aslı’nın dolabı adlı site sayesinde paranızı tekstil üreticilerine değil, kendi belirlediğiniz sivil toplum kuruluşlarına aktarabilirsiniz: http://www.aslinindolabi.com/

Bebek ve çocuk eşyaları için; Kardeşim Giysin: http://www.kardesimgiysin.com/2013/08/ne-yapacagz.html


Yolculukları ve evimizi de paylaşabiliriz. Avrupa ülkelerinde çok tercih edilen bir sistem olan arabayı ortak kullanma yöntemi için; Ortak Araba: http://ortakaraba.com/



Yurt dışı seyahatlerinde; CouchSurfing: https://www.couchsurfing.org/n/how-it-works

Almayıp sadece vermek için; Verrr: http://www.verrr.com/

Yeşilist’in hazırladığı 2. el rehber haritaları:  http://www.yesilist.com/ikinciel.php

Okumak, izlemek ve bilinçlenmek için:

Ortak Kullanım Hareketi: http://www.ortakkullanimhareketi.com/



Bu yazıyı hazırlarken aklıma sık sık Colin Beavan’ın No Impact Man adlı kitabında yer alan bazı ifadeler geldi. Bu kitabın çevirmeni olarak, kendi çevirimden bazı yerleri paylaşmak istiyorum:

"Çöpü koridora götürdüğüm ve evimden dışarı çıkardığım şu anda bu artık bir “ben” sorunu olmaktan çıkıyor. “Biz” sorunu olmaya başlıyor. Birlikte çaresine bakmamız gereken bir şey halini alıyor. Çöp kamyonları çöplerimizi taşımak için milyonlarca kilometre yol yaparken ortaya çıkan yakıt parçacıklarını teneffüs ederek ciğerlerimize hep birlikte hasar vereceğiz. Çöp sahalarından sızan batarya asitlerinin bulaştığı suları hep birlikte içeceğiz. Çöp yakma fırınlarının ürettiği dioksinleri içimize çekerken daha yüksek kanser riskine hep birlikte maruz kalacağız."

"Ben ve Michelle gibi insanların her gün gördüğü 2,000 ile 5,000 arası reklamı düşündüm. Tüketim karşıtı aktivist olan Annie Leonard’ın Story of Stuff isimli videosunda “Bize, günde üç bin kez saçımızın yanlış olduğu, cildimizin yanlış olduğu, giysilerimizin yanlış olduğu, mobilyalarımızın yanlış olduğu, arabalarımızın yanlış olduğu, baştan aşağı yanlış olduğumuz ve bu yanlışların sadece alışveriş yaparsak düzeltilebileceği söyleniyor,” ifadesini düşündüm. Ve artık istediğim şeyi istediğim anda almamamdan ötürü kendimi ezik gibi hissettiğimi düşündüm. Gezegen kaynakları açısından bir tüketimci olmamaya çalışıyorum ve evimin tam ortasında duran bu aptal kutusu sürekli bana, daha fazla kaynak kullanmadıkça ezik biri olduğumu söyleyen mesajlar gönderiyor. Bana, No Impact Man olmanın bir kaybeden olduğunu söylüyor. Daha fazla ürün satın almayıp çöp çıkarmamanın eziklere özgü bir durum olduğunu söylüyor. Televizyonun, hayatımla ilgili kendimi kötü hissetmemi sağladığı –ve projemi zorlaştırdığı- gerçeğini fark etmek, düşmanın oturma odamda kamp kurduğunu keşfetmek gibi bir şeydi." 


"Bu bir kısır döngü. Bir şeyleri satın almak için canla başla çalışıyoruz ama o eşyaları yapmak gezegenimizi tahrip ediyor, bu da bizi daha fazla depresyona sokuyor; böylece moralimizi düzeltmek için daha fazla şeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz ve böylece daha çok çalışıyoruz."


"Tüm reklamlar aynı şeyi söyler: Berbat bir haldesin, ama şu ürünü satın alırsan düzeleceksin ve ardından herkes seni sevecek. Reklamların söylemediği şey ise, sevgi ihtiyacımızın nedeninin, bir şeyleri satın alabilmek için çok çalışmamız olduğudur. Sevgiye vakit ayıramayacak kadar çok meşgulüz, çünkü reklamların bize sevgi getireceğini söyledikleri şeyleri almak için çalışıyoruz."


Ve son olarak, çok sevdiğim bir film olan Fight Club’tan Tyler Durden'ın şu sözünü paylaşmadan edemeyeceğim: “The things you own end up owning you.” Yani, sahip oldukların gün gelir sana sahip olur.

Güzel günler dileğiyle :)

3 yorum:

  1. Yakın zamanda Japon bir yazardan kitap okudum: Hayatı Sadeleştirmek İçin Derle Toparla. Kitap bitince eve bir giriştim, yıllardır giymediğim giysiler, yatak altındaki malzemeler, kitaplar, defterler, kapağı olmayan kavanozlar, çekmeceler.. Hepsini çıkardım elimden. Öyle rahatladım ki.. Tavsiye ederim :)

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil